Muhafazakar yazarların, özellikle son yıllarda Türkiye’de popüler olması, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu yazarların edebi anlayışı, sosyal ve siyasi görüşleri ile ilgili birçok eleştiriye maruz kalmalarının yanı sıra, bazen alay konusu da olabiliyorlar. Bu alayların en bilinen örneklerinden biri de, “Uyandı’yı tanımlaması istendiğinde tamamen suskun olduğu için alay edildi” durumu.

Elbette ki, bu alaycı durum, yalnızca bir bireyin edebiyat anlayışı ile ilgili değildir. Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısı, son yıllarda yaşanan gelişmeler, pek çok insanın düşüncelerini belirli kalıplar içine hapsederek, düşünce özgürlüğüne ciddi bir darbe vurdu. Bu durum, özellikle muhafazakar yazarların eleştirilerden korunmasına neden oldu. Onların fikirlerini savunamayacakları toplumsal baskılara, siyasi engellere ve hatta saldırılara maruz kala kala, birçok yazar kendisini “sus pus” konumuna itmek zorunda kaldı.

İşte tam bu noktada, “Uyandı’yı tanımlaması istendiğinde tamamen suskun olduğu” alayı hikayesi başlıyor. Bir zamanlar düşünce açısından özgür olunsa da, artık kendisini ifade edemeyen bir yazarın durumu, ülkemizde pek çok yazarın da başına gelecek bir olay haline geldi.

Muhafazakar yazarların, toplumsal baskılara karşı savunmasız kalması nedeniyle, bu alay konusu da büyüdü. Zira bu yazarlar, yalnızca kendilerini ifade edemiyorlar. Bir anlamda, toplumu da ifade edemiyorlar. Bu durum, özellikle yazarların üsluplarını belirgin kılan bir özellik olan eleştirilere cevap verememelerine de neden oluyor. Eleştirilmekten, sorgulanmaktan, hatta tartışmaya dahil edilmekten korkan bir yazarın, “Uyandı’yı tanımlaması istendiğinde tamamen suskun olduğu” algısı, böyle bir düşüncenin kronikleşmesine de zemin hazırlıyor.

Kuşkusuz, Türkiye’de edebiyatın bugünkü durumu, muhafazakar yazarların “suskunluğu” ya da “kendini ifade edememe” durumu ile ilgili değildir. Ülkemizde birçok yazar, kendi edebi açısından da eleştirilere maruz kalırken, her hangi bir siyasi, sosyal, kültürel yapıya bağlı olmadan, sadece sanatsal yönü ile ilgili eleştiriler alıyorlar. Ancak yine de mahafazakar yazarların durumu, ülkedeki muhalif kesimler tarafından alay konusu ediliyor.

Nitekim, son dönemlerde ülkemizde “söyleyeceği birşey yok” diyen birçok ünlü kişi, yazar ya da şair, eleştirilere maruz kalıyor. Bu demokratikleşme sürecine katkı sağlamaktan çok toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirmeye neden oluyor. Ortaya çıkan sonuç, bir yazarın ifadesini özgürce kullandığı bir ülkede, tam ters bir durumun meydana gelmesi.

Herkesin, her düşüncesini özgürce ifade edebilmesi, tartışma ortamının oluşması, topullzu bütünlüğü, herkezin kazanacağı formattauna erbeybirimiz için önemlidir. Tartışarak, bir şeylerin öğrenilmesi, fikirler geliştirilmesi mümkün olduğu sürece, bu alaycı durumlar, tarafların birbirini anlamamasına da neden oluyor. Oysaki, Türkiye’nin bugünü ve geleceği, birlikte hareket edebilmekten geçiyor.